Yayınlanma Tarihi: 17/09/2020 |14,4 min read |

Türk tiyatrosunda kavuğun yolculuğu

Kavuk altıncı sahibine kavuşuyor

Bir kavuk devrediliyor: Hasan Efendi’den Dümbüllü’ye, Dümbüllü’den Münir Özkul’a, Münir Özkul’dan Ferhan Şensoy’a, Ferhan Şensoy’dan Rasim Öztekin’e ve son olarak Rasim Öztekin’den Şevket Çoruh’a… Geleneksel Türk Tiyatrosu’nun sembollerinden kavuk altıncı sahibine kavuşuyor…

 

Geleneksel Türk Tiyatrosu’nda kavuk

Nesilden nesile devredilen, güldürü geleneğin ve Geleneksel Türk tiyatrosu’nu temsil eden bir semboldür tiyatroda kavuk. Günümüze kadar gelen bu geleneğin adı İsmail Dümbüllü ile anılıyor olsa da ortaya çıkmasını sağlayan kavuğun ilk sahibi Kel Hasan Efendi’ydi. Peki “kavuk nedir?” diye soracak olursak bu konuda Münir Özkul’un çok güzel bir tanımlaması var: “600 senelik bir kültürün, bir temaşa sanatının, tuluatın sembolüdür kavuk.” Yıllar boyu törenlerle devredilen Dümbüllü kavuğu, sık sık benzer bir geleneğin sembolü olan fes ile karıştırılıyor. Dümbüllü’nün fesi ve kavuğu elbette Türk tiyatrosunun manevi miraslarıdır. Fes daha çok doğaçlama ve tuluat sanatını temsil ederken; kavuk orta oyunu ve güldürü geleneğinin sembolü olarak kabul ediliyor.

Kavuğun altıncı sahibine doğru yolculuğu

1-Kavuğun ilk sahibi: Kel Hasan Efendi

Kel Hasan Efendi Görsel kaynağı

1874 doğumlu Hasan Efendi aslında bir yoğurtçuydu. Fakir bir aileden gelen Hasan Efendi, yoğurtçuluk yaparken hevesli olduğu tiyatroya başladı. Dönemin ünlü güldürü ustalarından Abdürrezzak Efendi’yi örnek alarak bütün oyunlarını ve rollerini takip etti. Sahneye ilk kez Küçük İsmail’in kumpanyasında çıktı. Başrolde oynamak istemesine rağmen başrolü Abdürrezzak Efendi alınca ikinci komik olarak nitelendirilen külhanbeyli rolünü aldı. Ancak Abdürrezzak Efendi’nin arkasında kalmak istemediğinden topluluktan ayrıldı. Daha sonra Agah Efendi’yle birlikte Hayalhane-i Osmani Kumpanyası’nı kurdu. Topluluğa Külhanyan ve Papazyan’dan kanto için Eleni de alındı. O dönemlerde çok tutan dramlara karşılık sürekli komedi sergiledi. Sonrasında ünü gün geçtikçe yaygınlaşan Kel Hasan Efendi, İbiş tiplemesiyle beğenileri topladı.

Saçı olmadığı için “Kel” lakabıyla anılan Hasan Efendi; kaşlarını siyaha, burnunu kırmızıya boyar, başına da yırtık bir fes giyerdi. Sırtında istanbuliniyle (bu kıyafeti ustası Abdürrezzak Efendi’den almıştı), sahneye çıkmadan boş bir gaz tenekesini sahneye fırlatır, ardından elinde bir tavan süpürgesi ve üzerinde renkli bir giysiyle kendisi belirirdi. Orta oyunundaki Kavuklu’ya benzer bir tipi canlandırmasıyla dönemin dikkat çeken komiğiydi. Kel Hasan Efendi, Burhanettin Tepsi ve Naşit Özcan’la birlikte son yıllarına kadar sahnede kaldıysa da batı ağırlıklı tiyatro çalışmalarına ayak uyduramadı. Bazı kaynaklara göre 1925, bazılarına göreyse 1929’da hayata gözlerini yumdu.

2- Kavuğun ikinci adresi: İsmail Hakkı Dümbüllü

İsmail Hakkı Dümbüllü Görsel kaynağı

Geleneksel Türk Tiyatrosu’nun son temsilcisi olarak kabul edilen orta oyunu ve tuluat ustası İsmail Hakkı Dümbüllü, Kel Hasan Efendi’nin çırağıydı. Kendisinin yetiştirdiği öğrencisine başındaki kavuğu veren Kel Hasan Efendi böylelikle bir akım başlattı. Kavuk o günden sonra Dümbüllü kavuğu olarak anıldı.1897 Üsküdar doğumlu olan İsmail Hakkı Dümbüllü, Kel Hasan Efendi’den öğrendiklerini kendi kişiliğiyle de birleştirerek yeni bir tarz olan “dümbüllü tarzı”nı yıllarca sahnelerde sergiledi. Çocukluğundan beri tiyatroya ilgili olan İsmail Dümbüllü, önceleri amatör olarak Karagöz Hüseyin’in sahnesinde oynadı. Daha sonra profesyonel olarak hocası Kel Hasan’ın sahnelerinde çıktı. Kavuklu Hamdi, Naşit, Abdi, Küçük İsmail, Abdürrezzak gibi dönemin ünlü orta oyuncularıyla çalıştı. Tevfik İnce ile birlikte kendi topluluğunu kurarak 1928’de Direklerarası’ndaki Hilal Tiyatrosu’nda perdesini açtı. Daha sonra operetlerde rol almaya başladı.

Sahne üzerindeki zamanlaması ve hazır cevaplılığıyla ün kazanmış Dümbüllü, oyunu duruma uydurmada da büyük bir usta. Buna en güzel örnek olarak bir gün havuz üstüne kurulmuş bir sahnede sıcaktan bunalınca oyunun gereğiymiş gibi kendini havuza atması verilebilir. 55 yılı aşkın süre sahnede kalan İsmail Hakkı Dümbüllü, tiyatronun yanı sıra 1945’lerden başlayarak pek çok filmde de oynadı. Memiş, Kızılırmak –  Karakoyun, Dümbüllü Macera Peşinde, Keloğlan, Ne Sihirdir Ne Keramet, Dümbüllü Sporcu, Kırk Gün Kırk Gece, Dümbüllü Tarzan, Nasrettin Hoca ve  Timurlenk bunlardan yalnızca birkaçı. “Gençlik bir kuştur uçtu tutamam, yaşlılık bir kumaş aldım satamam” diyen sahne ve sinema oyuncusu Dümbüllü, trafik kazası sonucu 1973 yılında 75 yaşında yaşamını yitirdi. Cenazesi Boğaziçi köprüsü üzerinden geçirilen ilk kişi olan Dümbüllü bir belgeselde gelecek nesillere şöyle bir not iletiyor: “Eh işte Kavuklu Hamdi’den Kel Hasan’a, Malatyan’dan Naşit’e, Feruz Hanım’dan Şemran’a kadar geldik gidiyoruz. Bundan sonra gülüp eğlenirken bizi de arada bir hatırlayın. Haydi Allah’a ısmarladık!”

3-Münir Özkul

Münir Özkul Görsel kaynağı

1925 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Münir Özkul, henüz lise öğrencisiyken tiyatroyla tanıştı. 1948 yılında da Ses Tiyatrosu’nda sahnelenen Aşk Köprüsü oyunuyla profesyonel olarak sahneye çıktı. Sonrasında Muhsin Ertuğrul yönetimindeki Küçük Sahne’ye geçti. Burada Fareler ve İnsanlar, Yaz Bekarı, Çayhane, General’in Aşkı, Yağmurcu ve Godot’yu Beklerken gibi önemli oyunlarda oynama fırsatı buldu. 50’li yıllar ise Münir Özkul’un sinemada fark edilmeye başlandığı yıllar oldu. Lorel Hardi’den esinlenilerek yapılan yerli Edi ile Büdü filminin Edi’si olan Özkul, uzun yıllar sinema ve tiyatroyu birlikte götürmeyi başardı. İstanbul Şehir Tiyatroları ve Ankara Devlet Tiyatrosu deneyimlerinin ardından 1960 yılında Aksaray’da Bulvar tiyatrosunu kurdu. Daha sonra 1968’de Altan Karındaş Topluluğu’nda sahnelenen ‘’Kanlı Nigar’’ oyunundaki performansıyla dikkatleri üzerine çekmeyi başardı. Bu oyunu izleyen İsmail Dümbüllü, Münir Özkul’u oldukça başarılı buldu ve “Oğlum Münir benden sonra kavuğumu senin taşımanı istiyorum. Bu işe sen devam edeceksin. Vasiyetimdir bu. Sen kitaplı tiyatrodan geliyor olsan da yerine göre Pişekar, yerine göre Kavuklu olmayı başardın. Kavuk senin hakkın” diyerek kavuğu Münir Özkul’a devretti.

Kavuğu aldıktan bir yıl sonra Haldun Taner ile birlikte Bizim Tiyatroyu kuran Özkul, aynı yıl sahnelenen Sersem Kocanın Kurnaz Karısı oyunundaki Tomas Fasulyeciyan tiplemesiyle oldukça sevildi. Sonrasında Dormen Tiyatrosu, Şehir Tiyatroları, Ortaoyuncular topluluklarında sahne almaya devam etti. Sinemadaki yükselişi süren Özkul’un Hababam Sınıfı, Mavi Boncuk, Sev Kardeşim, İbiş’in Rüyası, Bizim Aile, Aile Şerefi, Gülen Yüzler, Neşeli Günler, Gırgıriye ve Görgüsüzler gibi klasikleşen filmleri de ününe ün kattı. Bu filmlerin pek çoğunda Adile Naşit ile ikili olması onları Türk sinema tarihinin en sevilen ikililerinden biri yaptı.

2018 yılında kaybettiğimiz Münir Özkul, 1968 – 1989 yılları arasında taşıdığı kavuğu 1989 yılında Ferhan Şensoy’a devretmesiyle ilgili de şunları söylüyor:

“Kavuk bana yük olmaya başladı. Bunu genç birine vermek lazım diye düşünüyordum. Sonra Ferhan’ın tiyatrosuna gelince baktım her şeyden evvel müthiş tuluat yeteneği var. Allah vergisi bir yetenek. Bu kavuğu vereceğim kişi için hem yazar olacak hem tiyatro sahibi olacak hem de tuluat yeteneği de olacak diye düşünüyordum. Bundan dolayı Ferhan’a vermeyi uygun buldum.”

4-Ferhan Şensoy

Ferhan Şensoy Görsel kaynağı

1951 Samsun doğumlu Ferhan Şensoy, oyun yazarı, tiyatro ve sinema oyuncusu ve tiyatro yönetmenidir. Liseyi Galatasaray ve Çarşamba liselerinde okuyan Şensoy, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Mimarlık bölümünde başlayan lisans eğitimini yarım bırakarak Fransa’da Strasbourg Devlet Tiyatro Okulunu bitirdi. Yazdığı öykü ve şiirler dergilerde yayımlandı. Yazdığı oyunlar çeşitli topluluklarca sahnelenmeye başlandı. 1975’te Montreal’de Ce Fou De Gogol oyunuyla en iyi yabancı yazar ödülünü aldı. Yurt dışında yönetmenlikler yapıp oyunlarda rol aldı. Sonrasında Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu’nda, Nisa Serezli – Tolga Aşkıner Tiyatrosu’nda, Anyamanya Kumpanyası’nda ve Ayfer Feray Tiyatrolarında çalıştı. 1980 yılındaysa Ortaoyuncular adıyla kendi topluluğunu kurdu. Şahları da Vururlar, Kahraman Bakkal Süpermarkete Karşı, Anna’nın Yedi Ana Günahı, İstanbul’u Satıyorum, Muzır Müzikal oyunlarının ardından 1987 yılından itibaren oynadığı Ferhangi Şeyler ile izleyicinin büyük beğenisini kazandı. Gündelik olayların “Ferhanca” bir mizah çerçevesinden anlatıldığı bu tek kişilik oyunu stand-up türüne de esin kaynağı oldu. 1989 yılında oyunu izleyen Münir Özkul’un takdirini de kazanan Şensoy, kavuk ile ilgili anısını şöyle ifade ediyor:

“Tuluat sevmezdi Münir abi. ‘Ben kitaplı tiyatrodan geldim, şaşırırım, unuturum’ derdi. Tuluat öyle çok hesaplı bir şey değildir, sahnede gelir komiğin aklına dan diye çıkar ağzından. Sahnedeyken böyle bir şey yaşadık, ben patlattım cümleyi. Munir abinin gözleri büyüdü, unuttu. Onun bana söylemesi gereken lafı soru olarak başka bir replikle söyledim ben ona. Gözleri ışıldadı, lafı hatırladı, o da patlattı. Ona da bana da alkış geldi. Ertesi gün bir naylon torbayla bana kavuğu getirdi. Al bu senin dedi. ‘Usta sana böyle mi verdiler torbayla mı verdiler?’ dedim. ‘Yok bir tören yapılmıştı’ dedi ki sonra biz de bir tören yaptık. Münir abi kavuğu bana devrederken İsmail abinin ona söylediği şeyler var bana onları söyledi. İlle birine vermek zorunda değilsin, vereceğin adam Türk tiyatrosunu senden sonra alıp başka bir yere götürecek bir bayraktar olacak. Bu halkın tanıdığı sevdiği muhalif bir komik olacak.”

Ferhan Şensoy, elliye yakın oyunda ve ona yakın televizyon dizisinde yer aldı. Yazıp yönettiği “Muzır Müzikal” oyunu yüzünden mahkemeye verilerek 21 gün hapis cezasına çarptırıldı. Müzikalin 77. gösterisinden sonraysa sahnelenen Şan Tiyatrosu şüpheli bir şekilde yandı. Oyunculuk, yönetmenlik ve yazarlık alanlarında pek çok ödülü bulunan Şensoy, 2016 yılında kavuğu Rasim Öztekin’e şu sözlerle devretti:

“1981’de kendi üslubumda oyuncular yetiştirmek üzere nöbetçi tiyatroyu açtım. Rasim Öztekin nöbetçi tiyatrodaki ilk öğrencilerdendi. Buradaki amatörler bütün oyunları izlerlerdi. Rasim, her hafta bir oyunu ön sıranın orta koltuğunun biletini satın alıp gelip oradan izlerdi. Hatta bir gün perde arasında oyundaki oyunculardan biri, birinci sıranın ortasında bir manyak var bütün şarkıları bizimle birlikte söylüyordu demişti. Bundan iki yıl sonra da Rasim Öztekin Ortaoyuncular’da profesyonel oldu. Hatta bütün oyunlarında oynadı. Ses Tiyatrosu’nda da birlikte oynadık. Kavuğun sahibi Hasan Efendi bu tiyatroda oynamış, onun kavuğunu devrettiği çırağı İsmail Dümbüllü bu tiyatroda oynamış, Münir Özkul gençlik yıllarında bu tiyatroda, Ortaoyuncular’a katıldıktan sonra da yıllarca bu tiyatroda oynamış. Rasim ile ben de 20 yılı aşkın bu tiyatroda oynadık. Yani kavuk 100 yılı aşkın süredir Ses Tiyatrosu’ndan çıkmamış. Kavuk Ses Tiyatrosu’nu seviyor. Bana devredilen bu kavuğu Rasim Öztekin’e devretmekten gurur duyuyorum. Beşinci kavukluyu selamlıyorum.”

5-Rasim Öztekin

Rasim Öztekin  Görsel kaynağı

1959 İstanbul doğumlu Rasim Öztekin, Galatasaray Lisesi ve İstanbul Üniversitesi Basın ve Yayın Yüksek Okulu mezunu. İlk sahne deneyimlerini İstanbul Akademik Sanatçılar Topluluğu ve Kadıköy Halk Eğitim ve Nöbetçi Tiyatro’da amatör çalışmalarla edindi. Daha sonra Ferhan Şensoy’un Ortaoyuncular topluluğunda profesyonel olarak sahne almaya başladı. 1994’te Gani Müjde ve Yılmaz Erdoğan’ın yazdığı 2071’de Türkiye müzikalini sahneye koyup oynadı. Tiyatro dışında sinema ve dizilerde de rol alan Özktekin, metin yazarlığı ve köşe yazarlığı da yaptı. Rol aldığı müzikal ve tiyatro oyunlarından bazıları: Yıldızların Altında, 2071 Türkiye, Muzur Müzikal, Kiralık Oyun, Biri Bizi Dikizliyor, Haldun Taner Kabare, Güle Güle Godot, İstanbul’u Satıyorum, Şahları da Vururlar… Dizi ve sinemada da aktif bir kariyeri olan Öztekin’in rol aldığı yapımlardan bazıları da şöyle: Baba Parası, Mandıra Filozofu, Seksenler, Geniş Aile, Kabadayı…

2016 yılında Ferhan Şensoy’dan kavuğu devralırken Öztekin şunları söylemişti:

“Benim konuşmam çok kısa sürecek. Ben bayılınca bitecek. Kariyerimde Beyoğlu’nun çok önemi var. Beyoğlu’nda gezerken bir okul buldum kendime; orada dünyaya bakışı öğrendim, dünyayı yorumlamayı öğrendim, bakış açılarını öğrendim. Sonra yıllar sonra Beyoğlu’nda gezerken bir usta buldum kendime: Ferhan Şensoy. Baş öğretmenim Ferhan Şensoy olmak üzere bir sürü usta benim konservatuvarım oldu. Zeliha Berksoy ile başlayıp Erol Günaydın’la devam eden, Münir Özkul’la süren Tuncel Kurtiz ile devam eden, Derya Berkal’la süren… Bu isimlerin hepsi benim konservatuvarım oldu. Ben onlardan mezun oldum. Bugün de ben bu geleneksel ve batıyı birleştiren tiyatrodan bu kavukla ustamdan beratımı almış olarak kabul ediyorum.”

Rasim Öztekin 2016 yılında aldığı kavuğu aradan henüz dört yıl geçmiş olmasına rağmen kavuğu Şevket Çoruh’a devredeceğini şu ifadelerle açıkladı:

“Geleneksel Türk Tiyatrosu’nun simgesi kavuğu dört yıl önce ustam Ferhan Şensoy’dan teslim aldım. Kavuğu aldığım yaz kalp yetersizliğinin yanına, ciddi ritim problemleri de eklenince doktorum canlı performansı yasakladı. Kalbim, “Kavuklu” olarak tiyatro yapmama izin vermedi. Aslında bir bakıma kalp hastalığı nedeniyle çok sevdiğim tiyatrodan malulen emekli oldum. Durum böyleyken kavuğu çok bekletmeden bir tiyatrocu kardeşime devretmeye karar verdim. Büyük özverilerle Baba Sahne’yi kuran, zorlu koşullarda tiyatro yapmaya ve tiyatroyu yaşatmaya çalışan Şevket Çoruh’a Türk tiyatrosuna bugüne kadar yaptığı ve yapacağı katkılardan dolayı kavuğu devredeceğim. Kavuk Devir Teslim Töreni, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin destekleriyle 20 Eylül’de Harbiye Cemil Topuzlu Açık Hava Sahnesi’nde yapılacak. Tiyatroya gönül veren herkesi Kavuk Devir Teslim Töreni’ne bekliyoruz.”

6-Şevket Çoruh

Şevket Çoruh Görsel kaynağı

1973 İstanbul doğumlu Şevket Çoruh, liseden mezun olduktan sonra Müjdat Gezen Sanat Merkezinde tiyatro eğitimi aldı. 1989 yılından beri çeşitli tiyatro oyunlarında yer aldı. En çok dikkat çeken performansı, 2010-2011 sezonunda Broadway tarihinin en uzun tek kişilik oyunu olan Mağara Adamı (Cavemen) oyunundaydı. 2006 yılından bu yana Arka Sokaklar dizisinin Mesut komiseri olarak karşımıza çıkıyor. 2017’de Kadıköy’de büyük bütçelerle Baba Sahne’yi kurdu. Sahne’nin açılışında Müjdat Gezen Dümbüllü’nün fesini Şevket Çoruh’a devretti. Yine aynı yıl Baba Sahne’nin Hamlet uyarlaması olan Bir Baba Hamlet oyunuyla beğenileri topladı. Rasim Öztekin’in 27 Ağustos’ta yaptığı açıklamayla kavuğun da yeni sahibi olacağını öğrenen ve artık sık sık araştırılan “kavuk kimde?” sorusunun yeni cevabı olan Çoruh şunları söyledi:

“Geleneksel tiyatromuzu temsil eden, Kel Hasan Efendi’den İsmail Dümbüllü’ye ondan Münir Özkul’a, Ferhan Şensoy’a ve Rasim Öztekin’e geçen ‘kavuk’un bana devredileceğini bugün gururla öğrendim. Bu onuru, tüm ustalarım ve her şeye ‘rağmen’ tiyatro yapmaktan vazgeçmeyen tüm tiyatro emekçileri adına kabul ediyorum. Bu emaneti benden sonra taşıyacak ve tiyatroyu yaşatmak için çalışacak meslektaşımla buluşana kadar; yaşasın sanat, yaşasın tiyatro, yaşasın insan!”

 

Paylaş!